Etiket arşivi: yıldız

S O N S U Z Â L E M L E R

O Celle celaluhu ve celle şanuhu’, biri diğeriyle tam bir uyum içinde yedi Semâ yaratmış olandır.  Rahman’ın yaratmasında hiçbir çelişki göremezsin…
Ayet-i Kerime Meâli

Güneş’in içine 1 milyon 300 bin taneden fazla Dünya sığar. İçinde yer aldığı ve yolculuğuna devam ettiği Samanyolu Galaksisi’nde ise kendisinden çok daha büyüklerinin de olduğu milyarlarca yıldız mevcut.

Büyüklüklerini asla kavrayamayacağımız o her bir yıldız ile diğeri arasındaki mesafe o kadar çok ki, en hızlı hava taşıtlarından daha hızlı giden araçla birinden diğerine yolculuk yapsak, ömrümüzün biteceği ama o yolculuğun bitmeyeceği kadar.

Öyle ki; yüz yıllık bir ömürle hiç durmaksızın, saatte bin kilometre hızla giden bir araçla yolculuk yapsak, gidebileceğimiz en uzak mesafe bir milyar kilometre bile değildir… Oysa Güneş’e en yakın olan yıldızın uzaklığı 38 trilyon kilometre; Kutup yıldızının uzaklığı ise 428 trilyon km’dir.

Saatte bin kilometre hızla herhangi bir yere varılamayacağı için saniyede 300 bin kilometre kat eden ışık hızıyla Güneş’e sekiz dakikada, en yakın yıldıza yaklaşık dört yılda, Kutup yıldızına kırk beş yılda ve en uzak yıldızlardan birine ise ancak on binlerce yılda varılabilir.

Eni 20 bin, boyu 100 bin ışık yılı olduğu tahmin edilen Galaksi’mizde ise milyarlarca yıldız ve her bir yıldız ile diğeri arasında, ışığın bir yılda aldığı mesafeye göre birler ve binlerce yıllık mesafe mevcut.

En yakın galaksi ile arasındaki mesafe 2,5 milyon ışık yılı olan Samanyolu Galaksi’si gibi veya ondan çok daha büyük milyarlarca galaksi var Evren’imizde…

Milyarlarca galaksi içinde milyarlarca yıldız ve içinde milyarlarca yıldızı barındıran galaksilerden milyarlarcası ve bu da sayısız âlemlerden ve ‘O’nun ’Celle celaluhu ve celle şanuhu’ ‘OL’ emr-i sübhanisi ile kudret ve azametinin tecellilerinden sadece bir tanesi…

Sayısız âlemlerden bir tanesinin içindeki milyarlarca galaksiden birinde yolculuğuna devam eden milyarlarca yıldızdan sadece bir tanesinin çevresinde dönen küçük bir gezegenin üzerinde yaşamına devam eden bizler ise, ‘O’nun ’Celle celaluhu ve celle şanuhu’ ‘OL’ emr-i sübhanisi ile kudret ve azametinin tecellilerinden sadece bir tanesinin içinde bile bir zerre değiliz.

Okyanusta bir damla bile değil…

Sadece biz mi?

İçine 1 milyon 300 bin taneden fazla Dünya sığacak kadar büyük olan Güneş ve etrafında dönen gezegenlerin tamamı bile yaratılmış olanların içinde okyanusta bir damla sayılmaz.

“Fe’Sübhanellah..”

“La havle ve la kuvvete illa billah”

*     *     *     *     *

Birinci kat semâ ve içindekilerin tümü, ikinci kat semâ içinde çöldeki bir yüzük oranındadır; ikinci kat semâ ve içindekilerin tümü, üçüncü kat semâ içinde gene çöldeki bir yüzük gibidir… Yedi kat semânın her biri bir diğeri içinde çöldeki yüzük gibi kalır. Dünyanız ve yedi kat semâ, Kürsi’nin içinde çöle atılmış bir yüzük halkası kadardır. Kürsi de Arş’ın içinde gene çöle atılmış bir yüzük halkası gibidir.

*     *     *

Arşın taşıyıcılarından bir melekten bahsetmem için bana izin verildi ki, onun kulağı ile omzu arasındaki mesafe kuş uçuşu ile yedi yüz yıllık bir mesafe kadardır.

*     *     *

Allah’a yakîn sahibi birtakım melekler var ki, onlar dünyanın ve insanın var oluşundan bile haberdar değillerdir.

*     *     *

Semâ gıcırdamaktadır! Ve gıcırdamak da hakkıdır!. Onda bir ayak basacak kadar yer yoktur ki, bunda secde ya da rukû halinde bir melek bulunmasın!

*     *     *

Resul-i Ekrem ’Sallallahu aleyhi ve sellem’  Efendimiz semâ âlemine uruç buyurdukları zaman kale burçları gibi bir mevkide birbirinin yüzüne doğru, sıra ile birbiri ardından yürüyüp giden bir takım melâike görmüştü. “Bunlar nereye gidiyorlar?” diye Cebrâil ’Aleyhi’s-selam’’a sordu. Cebrâil ’Aleyhi’s-selam’: “Bilmiyorum. Ancak ben yaratıldığımdan beri bunları görürüm ve evvel gördüğümün bir tanesini bir daha görmem, dedi. Onlardan birine, ikisi birden: “Sen ne zaman yaratıldın?” diye sordular. O da: “Bilmiyorum. Ancak Cenab-ı Hakk her dört yüz bin senede bir yıldız yaratır. Ben yaratıldığımdan beri de dört yüz bin yıldız yarattı, cevabını verdi.

*     *     *

Muhakkak ki Allah-u Teâlânın, kendisine Hızkıyaiyl denilen bir meleği ve onun da on sekiz bin kanadı vardır. Bir kanattan diğer kanada mesafe beş yüz yıl kadardır.

Hatırından: Arş’ın tamamını görebilir misin? diye geçti. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ Hazretleri ona kanatları kadar ziyade etti. Böylece bir kanattan diğer kanada mesafe beş yüz yıl olmak üzere otuz altı bin kanadı oldu. Sonra Allah-u Teâlâ Hazretleri ona: “Ey Melek, uç” diye vahyetti. Bunun üzerine yirmi bin yıl kadar uçtu da Arş’ın kaimelerinden birinin başına ulaşamadı.

Sonra Allah-u Teâlâ Hazretleri, kanatlarını ve kuvvetini bir kat daha artırdı ve kendisine uçmasını emretti. Bunun üzerine otuz bin yıl kadar daha uçtu da yine vasıl olamadı.

Allah-u Teâlâ Hazretleri ona şöyle vahy etti: “Ey Melek! Eğer sen, kanatların ve kuvvetin ile Sur’un nefhine kadar dahi uçacak olsan, Arş’ımın kaimesine ulaşamazsın.” Bunun üzerine Melek: “Sûbhane Rabbiyel A’la” dedi. Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri de: “Sebbi hisme Rabbikel A’la”yı inzal eyledi.”

*     *     *

ALLAH’ım!

Eşyanın hakikatini bana olduğu gibi göster! 

*     *     *

Ya Rabbi!

Sana olan hayretimi arttır!

*     *     *

ALLAH’ım!

Hoşnutsuzluğundan rızana; cezalandırmandan bağışlamana; Senden (ve Seni yanlış bilmekten yine) Sana sığınırım! Senin Kendine olan medh-ü senân gibi medh-ü senâ etmekten acizim. Ancak Sen Kendini hakkıyla medh-ü sena edersin.

Hadis-i Şerifler

*    *    *    *    *

İçinde sayısız gök cismini barındıran sayısız evrenler de dâhil olmak üzere her biri kendi başına birer âlem olan zerrelere kadar canlı ve cansız her bir varlığın sürekli olarak yenilenmesi ve yenilerinin varlık âlemine her daim çıkıvermesi,

O, her an yeni bir yaratış ve tecellidedir.
(Ayet-i Kerime Meâli)

âyet-i kerimesiyle beyan edilirken…

İman etmekten öte ne o büyüklük ve ihtişamı kavrayıp idrak edebiliriz ve ne de her biri kendi başına birer âlem olan küçüklük ve kusursuzluğu…

Anlayıp idrak etmemiz gereken ise: Sayısız âlemleri ‘yok’ tan ve bir ‘OL’ emriyle var eden Âlemlerin Rabbi ve Hâlıkı’nı tanımak ve O’na kulluk yapmak için yaratıldığımızdır ve’s-Selâm.

*     *     *     *     *

Asırlardır uğraşılması ve araştırılmasına rağmen halen kaçta kaçının anlaşıldığı dahi bilinmeyen Evren’imizde, kimi Güneş’ten küçük, kimi Güneş kadar ve kimi de içine milyondan fazla Güneş’in sığabileceği kadar büyük trilyonlarca yıldızın barındığı milyarlarca galaksinin olması; her bir yıldız ve galakside nice sır ve varlıkların bulunması ve hepsinin yaratılışının gayesi Âlemlerin Rabbi’ne kulluktan başka bir şey olmaması; sadece bir ‘OL’ emriyle var edilen bu âlem gibi sayısız âlemlerin yaratılmış olması ve bütün bunların Âlemlerin Rabbi’ne kolaydan da kolay gelmesi her ne kadar idrakimizin kat be kat üstünde ise de; sayısız âlemler içinde eşref-i mahlûk olarak var edildiğimizi ve bu şerefi de sadece kulluk ve şükürle muhafaza edebileceğimizi; aksi halde ise esfel-i sâfiline düşeceğimizi idrâk, idrâkimizin üstünde değildir…

Kur’an-ı Hakim ve Resul-i Ekrem ’Sallallahu aleyhi ve sellem’  Efendimiz bildiriyorken…

 *     *     *     *     *

Bilinmeyi sevdim âlemi; bilmelerini sevdim Âdem’i meydana getirdim.

Ey ademoğlu!
Seni Kendim için, eşyayı da senin için var ettim. O halde, Kendim için var ettiğimi,
senin için var ettiğimin ayarına düşürme!
Kuds-i Hadisler

Ölçüsünce, Kâinatta bir zerre bile olmayan ve bir toz tanesinden binlerce kere küçük bir mikroba yenik düşecek kadar aciz olan bizleri, Kendisini tanıyıp sevmek ve Kendisine kulluk yapmak için var eden Âlemlerin Rabbi’ne sonsuz şükürler olsun, ezelden ebede kadar ve razı olduğu şekilde…

Ey işlerini mutlak adalet, rahmet ve hikmetle yürüten Yüce Rabbimiz! Kitab-ı Kerim’in ve Resul-i Ekrem’inle bildirdin ve bizler de lütuf ve ihsanınla bildik ve iman ettik Elhamdülillah; marifet ve muhabbetinin olmayıp taatinin yapılmadığı bir hayat ve dünyanın ind-i izzetinde zerre kadar bile değeri yoktur… İki dünyada da gerçek huzur, ancak ve sadece kulluğunla mümkündür. Bunun dışında, hiçbiri hariç olmamak üzere başka bütün yollar ve gidişatlar birer serap ve sonu haraptan başka bir şey değildir.

*     *     *     *     *

Ey Kendisine razı olduğu şekilde kulluk yapanların kalplerine huzur ve sekineti indiren; aksi yolda ve gidişat-ta ısrar edenleri ise manevi güzelliklerle yakîn halinden mahrum eden Allah’ım! İndinde bir sinek kanadı kadar bile değeri olmayan ve razı olmadığın her yönüyle rahmetinden mahrum kalan dünyanın zehirli bal hükmünde olan debdebesi, manevi kalbimizin günahlarla kirlenmesi oranında bizlere cazip ve çekici gelse de, razı olduğun işlere yönelmekle Sana rücu yoluna sülûk etmeyen kalbi katılaşmış kimseler gibi olmaktan…

Nasıl olduğu bizce meçhul olan “ruhundan üflediğin” andan beri Sana kavuşmayı arzulayan ruhumuzu seraplarla aldatmak ve dünya oyuncağı ile kandırmaktan; istemeyerek de olsa bu hale düştüğümüzde kendimizi doğru yolda olanlardan saymaktan…

Dünyevi meşgalelerin birinden diğerine, diğerinden ötekine koşturma tasası ve telâşesi içinde bir ömür değil bin ömür tüketse bile durmak bilmeyen; bin dünya eline geçse de doymak bilmeyen ve dahi bu halinden pişmanlık hissetmeyen nefs-i emmare ve bataklığından…

Kendisinden üstün ve eşref-i mahluk olarak yarattığın insanoğlunu, kin ve kıskançlığı sebebi ile doğru yoldan uzaklaştırmak isteyen şeytan-ı aleyhi’l-lane ve tuzaklarından…

Hiç beklemediğimiz an ve mekânda gelecek olan ölüm meleğine razı olmadığın halde yakalanmaktan bizleri muhafaza eyle Allah’ım!

Sonsuz lütfûn ve kereminle!

Amin!

*    *    *    *    *

Dünya hayatının misali gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, onunla insan ve hayvanların yediği yeryüzü bitkileri gürleşip birbirine karışıverir.

Nihayet yeryüzü güzelliğini takınıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada,  gece veya gündüz emrimiz ona gelir de, sanki dün yerinde yokmuş, hiç şenlenmemiş gibi kökünden biçilmiş bir hale getiriverir.

Düşünen bir topluluk için âyetlerimizi işte böyle açıklıyoruz.
Ayet-i Kerime Meâlleri

“Yolcu Yolunda Gerek”